Categories
Genel İlişkiler Psikoloji

İki Meşhur Kelime: Karşılıksız Aşk

Doğaya aykırı bulduğum, bana pek de inandırıcı gelmeyen bir durum.

Biraz zihninizi kurcalar ve gözünüzün önünde canlandırmaya çalışırsanız, gün içerisinde yaşadığınız bakışmaların ne kadar anlamlı olduğunu idrak edebilirsiniz. Alışveriş yaparken, yolda giderken mutlaka tanıdık tanımadık birileriyle göz göze gelmiş ve biraz zorlasanız gayetle anlam yüklenebilecek bakışmalar yaşamışsınızdır. Bu, iki canlı arasındaki beğeni ilişkisinin en küçük parçasıdır. Hiçbiri karşılıksız değildir.

Bu nedenle karşılıksız aşk diye tanımladığınız durumda da bir karşılık söz konusudur. Büyük ihtimalle aşık olduğunuzu düşündüğünüz kişi de size karşı bir beğeni duymaktadır.

Birileriyle karşılaştınız diyelim ve ilginizi çekti. Tanıştınız; sohbet, sinema, akşam yemeği vs. derken olaylar vuku buldu. Artık bir çift oldunuz.

Ne kadar zaman sonra olacağı ilişkiden ilişkiye değişmekle beraber bir gün bakarsınız ki sevgilinizin günün yirmidört saati çok güzel olan saçları, onları toplayıp topuz yaptığında size itici geliyor ya da size hoş görünen ve içinizi gıdıklayan kirli sakallı, buruşuk gömlekli halini özensizlik olarak görüyorsunuz.

Ayrılmak istiyorsunuz ama nasıl ki asla kanser olmayacaksanız ya da asla ağır bir trafik kazası geçirmeyecekseniz benzeri bir inançla “ayrılık bizim başımıza gelemez” diyorsunuz. Bu yüzden de sorunlarınızı konuşmaktan bile kaçıyorsunuz ve ayrılmaya dair bir girişimde de bulunmuyorsunuz.

Sonra bir gün sevgiliniz sizi terkediyor, çok canınız yanıyor çünkü o artık sizinle birlikte olmak istemiyor. Belki başkasının kollarında, telefonlarınıza cevap vermiyor, maillerinizi almamış gibi hissediyor ya da öyle zannediyorsunuz. Onunla konuşmaya çalışmak bir işe yaramıyor; somut bir cevap yok, ses gelmiyor.

Aşağılandığınızı, yalnız olduğunuzu, üşüdüğünüzü hissediyorsunuz. Belki de sokağa çıktığınızda sizi gören herkesin “aaa şuna da bak, aşk acısı çekiyor bu ezik, zavallı, sümüklüböcek” dediklerini sanıyorsunuz. Sanki herkes herşeyi biliyor, sanki dünyanın gündeminde sizin terkedilmişliğiniz var.

Birlikteyken Bebek Parkı’nda bir kediyi sevmiştiniz ve kedi çok mutlu olmuştu. Ama sanki siz ayrıldığınız için o kedi bir daha öyle sevilmeyecek ve siz buna mutsuz oluyorsunuz. Halbuki siz yine kendi başınıza gidip sevebilirsiniz o kediyi.

Bu hissettikleriniz aşk acısı değildir. Dolayısıyla bunun adını karşılıksız aşk olarak koyamayız. Siz, ama bilerek ama bilmeden yazdığınız bir senaryonun baş kahramanı oldunuz. Bu filmde oynamaktan derhal vazgeçebilirsiniz. Bu durumu içinde oynadığınız bir belgesel olmaktan çıkarıp savaşabilir ya da başka bir hayat kurabilirsiniz.

Yok eğer bu aşk acısıysa onun da sizi düşündüğünden emin olun. Belki de şimdi kendi kendine diyor ki “keşke o salatayı elle yemeseydi belki o zaman bu kadar öfkelenmez, bu kadar bunalmazdım!”. Ya da diyor ki “arkadaşlarımla lise toplantısına gitmem konusunda arıza çıkarması bardağı taşıran son damla oldu”.

Belki kadın ve erkek arasındaki farkların biraz fazla abartılmasından, belki de toplumun kadın-erkek ilişkilerine yüklediği özel değerden ötürü aşk ve aşkta başarısızlık insanoğlu için yaşanan ilişkiden çok öte bir anlam taşır hale gelmiştir. Bu nedenle karşılıksız aşk olarak iki kelime ile niteleyip kestirip attığımız duygular, kaybedilmiş bir futbol maçı ile aynı kefeye konarak muamele görmektedir.

Oysa birçok şey gibi bu konu da kişinin yaşamı hakkında kendi kararlarını vermesi, kendi varlığını olduğu gibi kabul edebilmesi, özgürlüğü ile yüzyüze gelmesi gibi insanoğluna çoğu kez ürkütücü ve soğuk gelen farkındalıklarla beraber değerlendirilmelidir.

Birilerine karşı hayatınızın düzenini bozacak derecede ihtiyaç duyuyorsanız, en çok ihtiyacınız olan kişinin kendiniz olduğunu ve kendinizin de daima sizinle beraber olduğunu hatırlamanız işe yarayabilir.

not: Bu yazı, iki yıl kadar önce ek$i sözlük‘te yazdığım bir yazıdan derlenmiştir. Yazının orijinalini Jefe’nin Yorumları‘nda bulabilirsiniz.

2 replies on “İki Meşhur Kelime: Karşılıksız Aşk”

Bana kalırsa konu ile yazının hiç alakası yok. Konuda karşılıksız aşktan bahsedilmiş yazıda ise onun tam tersi iki kişi arasındaki aşk ve bunun devamı söz konusu. Yani aşkın geçirdiği evreler. Biraz sert bir eleştiri olacak belki ama düşüncelerimizi ortaya dökmemiz lazım. Başka bir konu alınmış bu konu hakkında birşeyler yazmış olabilmek için konu buraya yönlendirilmiş.
‘Doğaya aykırı bulduğum, bana pek de inandırıcı gelmeyen bir durum.’ diye söze başlanmış. Doğaya aykırı olan ne? Şahsın birtanesi diğeri için anlık dahi olsa canını verirken ötekinin kılının kıpırdamaması mı? Karşılıksız aşk bu…Birinin hiç birşey hissetmezken diğerinin cehennem sancıları çekmesidir karşılıksız aşk. Ölümü her an içinde hissetmek, etrafındaki sevgilerden mahrum kalmak, dünyayı artık tanıyamamaktır karşılıksız aşk. Belki diğerinin de içinde sevgi kıvılcımları var ama söylediğim gibi belki. Biz belki ile dahi yola çıksak içerisindeki sadece sevgi kıvılcımı olduğu için yaklaşmaktan çekinebilir hatta yaklaşmayabilir. Aşık ise çektiği acı ile kendisini avutacak birşeyler arar sürekli. Kimi zaman sevgilinin kendisini sevdiğini dahi düşünür işin içinden çıkmak ve anlık dahi olsa biraz rahatlamak için.
Sonunda ise ya mutlu son(sevgilini de aşkı tatması), ya karşılıksız son(aşığın sevgiliden vazgeçip yoluna devam etmesi ki diğer ihtimal ömrünün sonuna kadar onu sevmesi), ya da acı son(aşığın bu acıya dayanamayıp intihar etmesi).
Uzun lafın kısası karşılıksız aşk vardır. Öyle veya böyle. Önemli olan ise bunun sonu. Siz ise iki kişinin tanışma ve evlilik faslını ele almışsınız. Ama yazınız çok güzel hakkını vermek lazım.

Fatih Bey itirazlarınızı kabul ediyorum, bahsettiğiniz gerçekler gözardı edilebilecek gerçekler değil. Şimdi burada yazı boyunca açık etmediğim, açık etmek istemediğim birşeyi açıklamak zorunda kalacağım:

Bu yazı aslında bir girizgahtır. Ardında duran şey, kişinin hayatındaki en önemli varlığın kendisi olduğudur. Şahsın birtanesi diğeri için anlık dahi olsa canını verirken ötekinin kılının kıpırdamaması canını verme arzusu hisseden şahsın yanılsamasıdır. Yanılsamadan kastım ötekinin kılının kıpırdamadığını zannetmek gibi birşey değil. Yani bunu yalanlamıyorum buna karşı çıkmıyorum. Yanılsama, o şahsın canını verecek kadar, yani kendisinden daha önemli olduğuna inanacak kadar yüce birinin varlığını varsaymaktır.

Ben de eninde sonunda bu yazıdaki girizgahı yaptıktan sonra bu konuya girecektim. Sayenizde zamanın geldiğini öğrenmiş oldum :).

Bir iki güne kadar bu konuyu ele almış olacağım ve ikinci kısmı da yazacağım.

Yorumlarınız için tekrar teşekkür ederim.

Comments are closed.