Bundan birkaç yıl önce büyük alışveriş merkezlerinden birinde cep telefonumu kaybettim. Alışveriş merkezindeki bankamatiklerden birinden para çekerken telefonumu bankamatiğin üst kısmına koydum. İşimi bitirdiğimde telefonu almadan gitmişim. Farkına vardığımda çok geç olmuştu.
Biryerlerden bir telefon bulup buluşacağım kişiyi aradım. Telefonumu kaybettiğimi, toplantımıza biraz gecikeceğimi haber verdim ve ofise döndüm. Ofiste arkadaşlarım cep telefonumu kaybetmiş olmama rağmen hala çok sakin olmamı şaşkınlıkla karşıladılar. Onlara telaşa kapılmamın bana neler kazandıracağını sorduğumda iyi bir cevap veremediler.
Bu, herkesin başına gelebilecek, hep gelen bir cep telefonu kaybetme öyküsü. Sadece bir örnek. Örnekler çoğaltılabilir. Yemeğin altını yakmak, yolda yürürken para düşürüp kaybetmek, arabayla saçma sapan ufak bir kaza yapıp bir miktar maddi hasara yolaçmak, ve benzeri olaylar.
İnsanoğlu, böyle olaylar başına geldiğinde hemen kendini suçlama eğilimi içinde olur. Eğer ortada bir suç varsa bir de bu suça karar verecek bir otorite ve onu cezalandıracak bir makam gerekir. Bu durumda bireyin kendisi ve toplum hemen bireyin yardımına koşar ve onu gerektiği gibi suçlar. Hal böyle olunca kişinin sakinliğini koruması şaşkınlıkla karşılanır. Sakin kalmak sanki suç seviyesini artırır. Kişi eğer yeteri kadar telaş ve öfke gösterirse suçun hafifleyeceğini ve toplumun göstereceği öfkeye daha az yer kalacağını düşünür.
Ne oldu şimdi? Bir önceki paragrafta bir telefon kaybetme olayını savaş alanına çevirmiş olduk. Gerçekte durum bundan çok daha kötüdür. Bu sadece benim yazarak anlatabilidiğim kadarıdır.
İnsanoğlu maalesef suçluluk duygusuyla elele yaşıyor. Bir çok insan bilinçaltının derinliklerinde sadece hayatta olduğu için bile bir suçluluk hissedebilir. Bunun kaynağını tam olarak bilemiyorum ve kestiremiyorum. Ancak sebepler her zaman önemli değildir ve durumu düzeltmekte bir işe yaramazlar. Tıpkı bir cinayet vakasında katili bulmanın öldürülen kişiyi diriltmeyeceği gibi, hangi konuda kimin suçlu olduğuna karar vermek ve öfke gösterisi zamanı geri döndürmez ve olanların üstünü örtmez.
Bu nedenle, başınıza gelen herhangi tatsız bir olayda, olayın büyüklüğü ne derece olursa olsun başınızdan kaynar sular dökülecekken o sulara dur deyin ve yaşamaya devam edin. Bunu yapmak sizin en kazançlı çıkacağınız seçenektir. Ne kadar üzülürseniz üzülün kaybettikleriniz geri gelmeyecek. Üzüntünüz sizin suçlu olduğunuzu zannettiğiniz olayda var olmayan hatalarınızı affetmez. Zaten olmayan bir şey ortadan kaldırılamaz.
Elinizdeki tek fırsat şimdiki zamandır. Geçmişte ne olduğunun ya da gelecekte ne olacağının şu an üzerinde düşündüğünüz kadar etkisi yoktur.
Bu nedenle kendinizi şimdiki zamanda yaşamaya ve yaşadığınız şimdiki zamanda sakin kalmaya alıştırmalısınız. Böylelikle endişeden, stresten ve bunların tetikleyeceği depresyondan uzak durma şansınız artar.