Her ne kadar komünizm, sosyalizm, ve benzeri ekonomik sistemler pratik yaşamda uygulamaya konulamadı ve kapitalist sistemden daha iyisi henüz bulunamadı ise de kapitalist düzenin insan doğasına uygun olmadığı bariz bir gerçek.
Ekonomik tartışmalar elbette sürüp gidecektir ancak şu kısa hayat içerisinde bizim işimiz yine insan psikolojisi ve insanın ruh halleriyle ilgilenmek.
Dünyanın düzeninden kaçabilmemiz mümkün değil. Her sabah uyanacağız işimize gideceğiz. Akşam eve dönüp ertesi sabah tekrar işimize gideceğiz. Bu düzeni değiştirmek için yapabileceğimiz fazla şey yok. Ancak bu düzen dahilinde sinirilerimizin bozulmasını ve ruhlarımızın telef olmasını engelleyebilecek düşünce tarzları, davranış biçimleri mevcut.
Kapitalist dünyaya dair genel şikayetler çalışılan işyerlerindeki arkadaşların ister üst ister alt olsun birbirleri ile işten bağımsız olarak didişmeleri, birbirlerinin sinirlerini yıpratmaları, ayrıca patronların çalışanlar üzerinde korku, belirsizlik ve şüphe gibi araçları kullanarak baskı kurmalarıdır.
Böyle bir durumda yapılması gereken ilk şey, hiç bir kurumun ezelden beri varolmadığını hatırlamak, kişinin her zaman bulunduğu işi, eşi, evi, şehri, ve benzeri değişkenleri kendi kararlığılı ile değiştirebileceğini hatırlamaktır.
Bunu hatırlamanın beraberinde getireceği özgürlük korkusu ve varoluş kaygısı kişiyi karar alma acısına sürükler. Bugün, ne dersek diyelim, ne kadar gelişmiş olursak olalım yine de eninde sonunda çalışmamızın bir numaralı sebebi temel gıda maddelerini satın alabilmek ve başımızı sokabilecek, bizi hava koşullarından koruyacak bir eve sahip olabilmektir; ama satın alarak, ama kira ile.
Yani çalışma nedenlerimiz ölümcüldür, ölüm kalım, açlık, soğuk hava ve benzeri sebeplerden oluşurlar. Bu nedenle kişinin iş hayatında kendi kararlarını kendi vermesi meselesi ciddi bir varoluş (yokoluş) kaygısını ve özgürlük korkusunu beraberinde getirir.
Biraz derine inersek, Anne, Baba, Devlet, Abi, Abla, Öğretmen, Polis, Komutan,… Otorite İle İlişkiler başlıklı yazımda da belirttiğim gibi kapitalist düzen ya da içinde bulunduğumuz dünya düzeninin adı her ne ise, burada yaşadıklarımız bize verdiği tüm sıkıntıya rağmen bir yandan ciddi bir korunma ve güvenlik hissini de beraberinde getirmektedir.
Hal böyle olunca kişinin kendi kararlarını vermesi insanda güvenlikten ve korunuyor olma duygusundan uzakta kalma hissi yaratır. Bu nedenle kişinin hayatını değiştirmeye dair büyük kararlar vermesi kişide katlanılması zor karar acılarına neden olabilir.
Bu yüzden de kişi kapitalist dünya düzeni ile kendi iç dünyası arasında iyi kötü bir denge kurmalı ve ıssız bir adaya göçerek mutlu bir hayat yaşama olasılığından evvel bir yetişkin olarak gündelik hayatın getirdiği sıkıntılarla başa çıkma becerileri geliştirmelidir.
Bu da iş yaşamındaki bozuk iletişim, yıpratıcı konuşmalar, geleceğe dair korkular gibi konularda kişinin kendi psikologu olması ve ruh haline vakıf olması, bir yetişkin olarak kendi hislerine gereken önemi verip kelimelerin taşıdığı anlamların kendi yaşamı kadar önemli olmadığını idrak edebilmesiyle olur.
Bu yazının, bir süre sonra yazacağım ikinci bölümünde bu konularda denenebilecek tekniklerden ve kişinin iç dünyasını rahatlatacak düşünce biçimlerinden bahsedeceğim.