Categories
Genel İlişkiler İş Hayatı Kişisel Gelişim Psikoloji

Güzel Bir Haftaya Başlamak

Büyük ölçüde elinizde olan birşeydir.

Bütün yapmanız gereken zihninizden tarifleri ve tanımları mümkün olabildiğince silmek. Şöyle ki; ödememiz gereken faturalar, bitirmemiz gereken işler ve daha birçok sorumluluğumuz, bunları gerçekleştirmediğimiz takdirde olacaklarla zihnimizi kurcalar, sinirlerimizi bozar.

Bir an için gözlerinizi kapatın ve bu hafta yapmanız gereken hiçbir şeyi yapmadığınızı ya da yapamadığınızı hayal edin. Neler olabilir? Ödemediğiniz faturalar nedeniyle mahkemeye verilebilirsiniz (acaba?), bitirmediğiniz işler nedeniyle ciddi biçimde azarlanabilirsiniz (bundan tam olarak emin misiniz? bu hafta işinizi kaybetmeniz olası mı?), aramadığınız arkadaşlarınız sizi sonsuza kadar terkedebilirler (mantıklı olun!), vs., vs.

Şimdi de yeni bir olasılığa doğru bir yolculuk yapalım. Yukarıda yazdıklarımı zaten daha geçen haftadan yapmamış olduğunuzu, hatta belki bir aydır yapmıyor olduğunuzu düşünelim. Ne olur? Bu hafta başınıza gelebilecek en kötü şey nedir? Mahkemeye verilirseniz ne olur? İşten atılırsanız ne olur? Kiranızı ödeyemezseniz ve ev sahibiniz evi boşaltmanızı isterse ne olur?

Ben bir ipucu vereyim. Kötü olarak etiketlendirdiğimiz şeyler olur. Bunların sonucunda birşeyler olur ve biz onları iyi ya da kötü olarak ikiye ayırırız.

Bu biraz çocuk eğitiminde askerle, polisle, hocayla hatta arapla korkutulmaya benziyor. Bir ibadet yerinin kutsallığını sağlayan nedir? Büyük ölçüde zihninizdeki imajdır. Çevredekilerin konuşmalarına karşı hassas olan birinin karşısına çıkıp ana avrat dümdüz küfür edildiğinde o kişinin başından aşağıya kaynar sular dökülmesine neden olan şey nedir?

Ölüm, hastalık, kötü olaylar karşısındaki korkularımızın sebebi bu olayların kendisi midir? Yoksa onlara atadığımız anlamlar mıdır?

Şimdi başka bir hayal kuralım:

Gözlerinizi kapatın ve iki hafta sonrasına gidin. Bugün başlayan hafta içerisinde yapabileceğiniz birçok şeyi yapmadığınız için sıkıntı içinde olduğunuzu hayal edin. İçinize kapandığınızı, bir an evvel uykuya dalmak istediğinizi ve içinizden şu sözleri geçirdiğinizi düşünün: “Keşke şimdi iki hafta öncesinde olsaydım!”

Size iyi bir haberim var; şu anda tam iki hafta öncesindesiniz. Yaşamınızı iyiye doğru şekillendirmek bugün yapacaklarınıza bağlı.

Hali hazırda geleceğe göre geçmiş bir tarihte bulunmanın tadını çıkarın ve avantajını kullanın. İki hafta sonra keşke almasaydım diyebileceğiniz ayakkabıları bugün almama şansınız var. Ya da iki hafta sonra keşke yemek teklifini o gün kabul etseydim diyeceğiniz kişinin teklifini bu hafta kabul etme şansınız var. Zamanda geriye dönmek ister ya insan, işte dönülebilecek en uygun, en gerçekçi zamandayız şu anda.

Zaman zaten izafidir. Zamanı biçimlendirmek, “inansanız da inanmasanız da” değil, “isteseniz de istemeseniz de” sizin elinizde.

Bu anlattıklarımı uygulamak için ilk adımı atmak istiyorsanız size bir ipucu vereyim: Siz bu dünyada yaşayan en önemli insansınız.

Categories
İş Hayatı Kişisel Gelişim Psikoloji Sosyoloji

Kapitalist Dünya ile Kişisel Dünya Arasında Denge Kurmak – 1

Her ne kadar komünizm, sosyalizm, ve benzeri ekonomik sistemler pratik yaşamda uygulamaya konulamadı ve kapitalist sistemden daha iyisi henüz bulunamadı ise de kapitalist düzenin insan doğasına uygun olmadığı bariz bir gerçek.

Ekonomik tartışmalar elbette sürüp gidecektir ancak şu kısa hayat içerisinde bizim işimiz yine insan psikolojisi ve insanın ruh halleriyle ilgilenmek.

Dünyanın düzeninden kaçabilmemiz mümkün değil. Her sabah uyanacağız işimize gideceğiz. Akşam eve dönüp ertesi sabah tekrar işimize gideceğiz. Bu düzeni değiştirmek için yapabileceğimiz fazla şey yok. Ancak bu düzen dahilinde sinirilerimizin bozulmasını ve ruhlarımızın telef olmasını engelleyebilecek düşünce tarzları, davranış biçimleri mevcut.

Kapitalist dünyaya dair genel şikayetler çalışılan işyerlerindeki arkadaşların ister üst ister alt olsun birbirleri ile işten bağımsız olarak didişmeleri, birbirlerinin sinirlerini yıpratmaları, ayrıca patronların çalışanlar üzerinde korku, belirsizlik ve şüphe gibi araçları kullanarak baskı kurmalarıdır.

Böyle bir durumda yapılması gereken ilk şey, hiç bir kurumun ezelden beri varolmadığını hatırlamak, kişinin her zaman bulunduğu işi, eşi, evi, şehri, ve benzeri değişkenleri kendi kararlığılı ile değiştirebileceğini hatırlamaktır.

Bunu hatırlamanın beraberinde getireceği özgürlük korkusu ve varoluş kaygısı kişiyi karar alma acısına sürükler. Bugün, ne dersek diyelim, ne kadar gelişmiş olursak olalım yine de eninde sonunda çalışmamızın bir numaralı sebebi temel gıda maddelerini satın alabilmek ve başımızı sokabilecek, bizi hava koşullarından koruyacak bir eve sahip olabilmektir; ama satın alarak, ama kira ile.

Yani çalışma nedenlerimiz ölümcüldür, ölüm kalım, açlık, soğuk hava ve benzeri sebeplerden oluşurlar. Bu nedenle kişinin iş hayatında kendi kararlarını kendi vermesi meselesi ciddi bir varoluş (yokoluş) kaygısını ve özgürlük korkusunu beraberinde getirir.

Biraz derine inersek, Anne, Baba, Devlet, Abi, Abla, Öğretmen, Polis, Komutan,… Otorite İle İlişkiler başlıklı yazımda da belirttiğim gibi kapitalist düzen ya da içinde bulunduğumuz dünya düzeninin adı her ne ise, burada yaşadıklarımız bize verdiği tüm sıkıntıya rağmen bir yandan ciddi bir korunma ve güvenlik hissini de beraberinde getirmektedir.

Hal böyle olunca kişinin kendi kararlarını vermesi insanda güvenlikten ve korunuyor olma duygusundan uzakta kalma hissi yaratır. Bu nedenle kişinin hayatını değiştirmeye dair büyük kararlar vermesi kişide katlanılması zor karar acılarına neden olabilir.

Bu yüzden de kişi kapitalist dünya düzeni ile kendi iç dünyası arasında iyi kötü bir denge kurmalı ve ıssız bir adaya göçerek mutlu bir hayat yaşama olasılığından evvel bir yetişkin olarak gündelik hayatın getirdiği sıkıntılarla başa çıkma becerileri geliştirmelidir.

Bu da iş yaşamındaki bozuk iletişim, yıpratıcı konuşmalar, geleceğe dair korkular gibi konularda kişinin kendi psikologu olması ve ruh haline vakıf olması, bir yetişkin olarak kendi hislerine gereken önemi verip kelimelerin taşıdığı anlamların kendi yaşamı kadar önemli olmadığını idrak edebilmesiyle olur.

Bu yazının, bir süre sonra yazacağım ikinci bölümünde bu konularda denenebilecek tekniklerden ve kişinin iç dünyasını rahatlatacak düşünce biçimlerinden bahsedeceğim.

Categories
Eğitim Felsefe İş Hayatı Kişisel Gelişim

Kişisel Gelişime Dair Yanlış Anlamalar

Kişisel gelişim hakkında yazılanları takip etmeyi bıraktım sayılır. Nedeni; insan kaynakları, kişisel gelişim ve benzeri konularda yazılan yazıların çoğunun kişinin kendisinden başka herşeyi geliştirmeye eğilimli bir anafikir taşıması.

Kişisel gelişim diyoruz, uzmanlar bize işyerinde nasıl daha verimli olursunuz konulu demeçler veriyorlar. Kişisel gelişim yazıları genellikle sosyal rollere mahkum edilmiş durumda. Nasıl daha iyi bir anne olursunuz, nasıl daha iyi bir sevgili olursunuz, nasıl daha iyi bir vatandaş olursunuz, nasıl daha iyi bir …. olursunuz, artık noktalı yeri siz kendiniz tamamlayın. Aklınıza ne gelirse.

Oysa bence kişisel gelişim gerçekten kişisel konularla ilgilenmeli. Örneğin “kendinize nasıl daha iyi davranırsınız” başlıklı bir konu gerçek bir kişisel gelişim konusudur. “Hızla gelişen teknolojiden nasıl korunursunuz” başlıklı bir konu da bence harika bir kişisel gelişim yazısı olabilir.

İnsanoğlu, içine sokulduğu amansız ve anlamsız yarış nedeniyle kişisel gelişim başlığı altında sürekli gerçekte varolmayan ve elden geldiğince mükemmelleştirilmeye çalışılmış hayalet bir kişilik ile karşılaştırılıyor. Kişinin, kendisini sürekli olarak gerçekte varolmayan, varolamayacak hedefe doğru sürüklemesi sanırım cehennemin dünya üzerindeki tasvirine iyi bir örnek oluştursa gerek.

Tüm bu yanlış bilgilendirme, insanı gerçekte olmak isteyebileceği yerden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. İnsanlar bu nedenle çok daha fazla gelişebilecekken dar bir kapsamda sıkışıp kalıyorlar.

Çözüm daha az dinleyip daha çok konuşmakta.

Categories
İş Hayatı Kişisel Gelişim Popüler

Prezentabl Olmak

İnsan Kaynakları kitaplarında, gazetelerdeki iş ilanlarında sıkça rastladığım birşey bu. Toplumun genel algısında bir yeri var ki hiçbirimiz anlamını sorgulamaya gerek görmeden ne demek istendiğini anlayabiliyoruz. Ancak, günümüz dünyasında birçok konuda olduğu gibi prezentabl olmak konusunda da muazzam aldatmacalar söz konusu.

Kelime anlamı olarak prezentabl olmak, sunulabilir olmak anlamını taşıyor. Ama ben sizi bununla sıkmak istemiyorum. Herkesin kapitalist düzen ve onun organları hakkında lümpenleşmiş tespitler okumaya doyduğuna inanıyorum. Beni esas ilgilendiren şey ise prezentabl olmaya çalışanların zihinlerindeki yanlış ve işe yaramaz izdüşümleri bulup onları yok etmek.

En basit anlamıyla prezentabl olmak; göze hoş görünmek, etkileyici bir görünüme sahip olmak anlamında kullanılıyor. Yine de, bunun yaygın tarifi ve prezentabl olma yolları şık takım elbiselerle, kıyafetlerin ütülü, ayakkabıların cilalı olmasıyla, her sabah traş olmakla/fön çekmek-çektirmekle, vb. gerçekte sizi prezentabl olmaktan ziyade fazlalıkları budanmış bir ağaç kadar düzgün, kabul edilebilir fiziki görünüme sahip olmak yönünde ikna etmeye çalışarak yapılıyor.

Hayatınızın herhangi bir döneminde, etrafınızdaki herhangi birinden daha fazla dikkat çeken, göze çarpan, yanında olmak istenen, söylediklerine herkesin söylediklerinden daha çok inanılan, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin birçok kişinin etkilendiği insanları düşünün. Örneğin Fidel Castro, Seth Godin (evet, şu mor inek kavramının yaratıcısı), ssg, vs. Ayrıca bu kadar uzaklardan örnek aramanın yanısıra yakın çevrenizi hatırlayın. Ailenizde, işyerinde, okulda, sokakta diğerlerinden daha güvenilir görünen, sözüne daha çok inandığınız, herhangi birinden daha fazla beraber çalışmak, zaman geçirmek istediğiniz insanları hatırlayın. Bunlardan hangileri günümüz dünyasının presentabl olmak düzemecesi ile uyumlu? Kaç tanesi? Kaç tanesi “sunulabilirliğini” günlük traşı, fönü, kıyafetlerinin ütüsü üzerine kurmuş? Kaç tanesinin sizi çeken özellikleri bunları kapsıyor?

Cinsel tercihinize göre zihninizde canlandırın: Sizin için çekici bir bedeni/yüzü olan ve ama saçları darmadağınık, kıyafetleri ütüsüzü biriyle mi zaman geçirmek istersiniz yoksa sizin için itici bir bedeni/yüzü olan ve ama saçları bakımlı, kıyafetleri ütülü, ayakkabıları pırıl pırıl olan biriyle mi? Bu görsel imgeleri gözünüzde canlandırın.

Bu söylediklerimi, tüm bu düzmecenin bir parçası olan uzun saçlı, motorsikletli alfa erkek masalı ile de karıştırmamanızı rica ederim.

Halit Kıvanç bir gün stüdyoya üzerine bir çuval geçirmiş olarak gelse, ben onun ustalık dolu program sunumunu yine de dinlerim. En sevdiğiniz yazarın yeni romanını, tuvalet kağıdına yazılmış olsa bile seve seve okursunuz. En sevdiğiniz yemeği, tabakta nasıl sunulursa sunulsun, temizliğinden ve sağlıklı olduğundan şüphe duymadığınız müddetçe yemekten çekinmezsiniz. Çok hoşunuza giden bir melodi varsa bu melodinin hangi enstrümanla çalındığı sizin için melodiyi duymak kadar önemli değildir.

Sizlere “önemli olan ruh güzelliğidir” demiyorum. Günümüzün genel geçer kurallarına göre prezentabl olmak yanlış yorumlanmakta ve anlatılmaktadır diyorum.